top of page

Karen Horney: Psikanalizin Feminist Kırılma Noktasında Bir Kadın

  • Yazarın fotoğrafı: Betül Tiryaki
    Betül Tiryaki
  • 15 May
  • 2 dakikada okunur

Karen Horney, 1885 doğumlu, Alman kökenli Amerikalı bir psikanalisttir. 1911 yılında Berlin Üniversitesi'nden tıp doktoru olarak mezun olduktan sonra psikanalize ilgi duymaya başladı. Başlangıçta Freud’un görüşlerini benimseyerek eğitim aldı ve psikanalist olarak çalışmaya başladı. Ancak zamanla Freud'un bazı fikirlerine, özellikle de kadın psikolojisiyle ilgili olanlara katılmamaya başladı. Penis kıskançlığı gibi kavramları reddetti ve bunları erkek egemenliğinin ve önyargıların bir sonucu olarak değerlendirdi. Kadınların yaşadığı psikolojik sorunların kaynağının erkek egemen kültür olduğunu savundu.


Freud, kişiliğin temelini içgüdüler, erken çocukluk yaşantıları ve biyolojik dürtülerle açıklar. Horney ise bunun yerine, bireylerin yaşadığı çevresel ve toplumsal koşulların psikolojik sorunların temel nedeni olduğunu öne sürdü. Libido gibi kavramları da kabul etmedi ve Freud’un birçok teorisine farklı yorumlar getirdi. Bu farklı yaklaşımı, New York Psikanalitik Enstitüsü'nden uzaklaştırılmasına neden oldu. Ancak bu durum onu yolundan döndürmedi; kendi derneğini kurarak çalışmalarına devam etti.


Freud, nevrozları biyolojik kökenli olarak görürken, Horney’e göre nevrozlar kişinin yaşadığı olaylarla başa çıkma yöntemidir. Ona göre aile içi ilişkiler ve içinde yaşanılan toplumun kültürel yapısı, psikolojik bozuklukların oluşumunda büyük rol oynar. Kadın psikolojisine dair bakış açısı da oldukça yenilikçiydi. Freud’un "penis kıskançlığı" görüşüne karşılık olarak "rahim kıskançlığı" kavramını ortaya attı. Kadınların doğum yapabilme ve annelik gibi yaşama doğrudan katkı sağlayan önemli bir rolü olduğunu söyledi. Erkeklerin bu alanda geride kalmaları, onları hayatın diğer alanlarında üstünlük kurma çabasına yöneltmiştir. Horney, bu durumu "rahim kıskançlığı" olarak tanımladı.


Karen Horney’in kariyer hayatının yanı sıra çocukluk dönemi de kolay değildi. Ailesi tarafından sık sık zekâsı ve görünüşü küçümsendi. Abisi aile içinde hep ön plandaydı ve Horney bu durumu yoğun şekilde yaşadı. Buna rağmen ailesi içinde en yakın olduğu kişi yine abisiydi. Kendini kanıtlama ihtiyacıyla okul hayatına dört elle sarıldı. “Güzel olamıyorsam zeki olmalıyım” düşüncesiyle derslerine odaklandı ve kendini geliştirmeye başladı.


Kadın olması nedeniyle hem öğrencilik döneminde hem de meslek hayatında birçok ayrımcılığa maruz kaldı. Ancak bu durum onu yıldırmadı. O dönemde kadınların fikirlerinin çok da önemsenmediği bir dünyada, erkek egemen psikoloji çevresinde kendini ispatladı. Kendi fikirlerini ortaya koydu, kendi teorilerini geliştirdi ve birçok insana ulaştırmayı başardı.


Karen Horney sadece kadın psikolojisine değil, aynı zamanda “öz psikoloji” ve “öz analiz” gibi alanlara da önemli katkılar sundu. Kadınların yaşadığı sıkıntıların yalnızca biyolojiyle açıklanamayacağını gösterdi. Toplumun kadınlara dayattığı rollerin ve görmezden gelinen koşulların psikoloji üzerindeki etkisini gözler önüne serdi. Onun çalışmaları, daha sonra gelişecek olan kendilik kuramı ve feminist psikoloji gibi yaklaşımlara temel oluşturdu.


Tüm bu yönleriyle Karen Horney, hem psikoloji tarihinde hem de kadınların düşünsel tarihinde öncü bir isim olarak yerini aldı. Bir kadın olarak kendi sesini duyurması ve kadınların iç dünyasını anlamaya yönelik bakış açısı, bugünün dünyasında hâlâ ilham kaynağı olmaya devam ediyor.


"Eğer kadınlar daha az başarılı oluyorsa, bunun nedeni yetenek eksikliği değil; toplumun onların yeteneklerini ortaya koymasını engellemesidir." — Karen Horney, Our Inner Conflicts (1945)


Betül Tiryaki


Kaynakça




Comments


Rise of Women

2025
bottom of page